Bizleri derin üzüntüye boğan yüzyılın felaketi depremin yaralarını sarmak çok da kolay olmayacak. Henüz acımız çok taze. Göçük altında kalanları kurtarmak için son bir umutla binaları kazıyoruz, acil yardım malzemelerini ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak için yüzlerce koli hazırlıyoruz, cenazelerimize son görevimizi yapmaya çalışıyoruz. Bir yandan da depremde birinci derece mağdur olan ve deprem bölgesinde destek olan vatandaşlarımızın ısınma, açlık ve barınma ihtiyacını gidermek için mücadele ediyoruz. Tüm bunların arasında eğitime gelmesine çok sıra var diye düşünüyoruz. Bu süreçte, K12 düzeyindeki okullarda eğitim-öğretime ara verilmesi, depremden etkilenen öğretmen, öğrenci ve velilerimizin yaslarını tutmaları, kendilerine zaman ayırmaları ve depremde destek ihtiyacı için gönüllü olmaları için doğru bir karardı kesinlikle. Ancak nereye kadar diye düşünmeden edemiyorum.
Yas yaşanmalı. Zamanında ve yerinde. Her birey yası farklı kucaklıyor, yaşıyor. Bunu rehber öğretmen arkadaşlarımdan sıklıkla duydum bu hafta. Kimisi kendini çalışmaya ve üretmeye adıyor, kimisi kabuğuna çekiliyor ve çevresiyle iletişimi kesiyor, kimisi televizyon karşısından ayrılmıyor en ufak bir bilgiyi kaçırmamak için, kimisi ise ilgi ve destek bekliyor, çaresiz hissediyor… Öğretmenlerin de elbette farklı tepkiler vermesi çok doğal. Yakınlarımızı kaybettiğimiz, temel ihtiyaçlara sahip olmamızdan ve insanlığımızdan utandığımız ve her gün sosyal medya ve televizyon ekranlarındaki görüntülere maruz kaldığımız için bir nefese ihtiyacımız var. Ancak nereye kadar diye düşünmeden edemiyorum.
Geçmişte her felakette, savaşta, pandemide, yaşanan siyasi ve ekonomik krizlerde çıkış yolunu hep eğitime ve öğretmene biçtik. Deprem için neden bu farklı olsun ki diye düşünmeden edemiyorum. Eğitimden ümidi kestiğimiz için midir? Öğretmeni mağdur etmeye alıştığımız için midir? Neden şimdi bu vazgeçiş, içine kapanış, çaresiz duruş, umutsuzluk… Bu soruları sormak için çok mu erken diye düşünmeden edemiyorum.
Toplumda umut tohumlarını eken bir misyonu vardır öğretmenin. 20. Yüzyılın başlarında, endüstrinin, teknolojinin olmadığı zamanlarda, Köy Enstitüleri kurulurken öğretmenler ve öğrenciler elleriyle inşaa etmişti o okulları. Bu okullarda öğretmenin eğitim vermenin dışında çok önemli fonksiyonları vardı; öğrencilerini okumaları için motive etmek, onlara sosyal ve duygusal destek sunmak, tarım, sanayi ve ev işlerini en etkili şekilde yürütebilecekleri pratik bilgilerle ve uygulamalarla karşılaştırmak, iletişimi güçlendirmek… Bu bölgedeki çocukları ve gençleri başka şehirlere taşımak kısa vadede bir çözüm gibi görünebilir. Türkiye Özel Okullar Derneğinin depremin hemen ardından ivedilikle hayata geçirdiği Misafir Öğrenci projesini takdirle ve alkışla karşılıyorum. Birkaç günde 5000+ öğrencinin ücretsiz okuyabileceği özel okul kontenjanlarının oluşturulması umut verici. Ancak bu bölgenin insanını memleketinden ve toprağından ayırmadan, aynı Köy Enstitüsü’nden örnek alınan modellerle donatılmış eğitim yaklaşımlarına ve yuvalarına ihtiyaç var. Neden olmasın?
Deprem bölgesinde değilim, ama okulumda ben bir öğretmen olarak ne yapabilirim diye soruyorsanız kendinize, inanın yapabileceğiniz çok şey var:
Öğrencilerinizi Eğitin: Öğrencilerinizi depremlerin etkileri ve afetlere hazır olmanın önemi hakkında eğitebilirsiniz. Onların, afet yardımı için farkındalık ve fon sağlayan faaliyetlere katılmalarını teşvik edebilirsiniz. Bunun için Doç. Dr. Yavuz Samur hocanın hazırlamış olduğu bir göz atmanızı tavsiye ederim.
Yardım Kuruluşlarına Bağışta Bulunun: Öğrencilerinizi ve ailelerini, etkilenen bölgede çalışan afet yardım kuruluşlarına para, malzeme veya zaman bağışlamaya teşvik edebilirsiniz. Çok geniş bir ağ içinde olmanızın avantajını kullanın. Velilerinizi yakından tanıyorsunuz. Onları motive edebilme ve etkileme gücünüz var.
Gönüllü Olun: Mümkünse, etkilenen bölgede çalışan kuruluşlara zamanınızı ve uzmanlığınızı gönüllü olarak verebilirsiniz. Afetin ilk günlerinde malzemelerin dağıtımına yardım etmek söz konusu olduğu gibi, sonrasında belirli sürelerle gönüllü eğitim hizmeti vermek de bir seçenek olabilir. Özellikle ilk aylarda bölgede olanlara ve etkilenenlere psikolojik destek ihtiyacı söz konusu olacağı için Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Öğretmenlerine çok ihtiyaç olacak. EMDR Travma İyileştirme Grubu ile Türk Psikologlar Derneği ile çalışabilirsiniz. Hem yüz yüze kısa süreli programları hem de online destek programları olacak. Sonraki aylarda çeşitli STK’lar tarafından online ve yüz yüze eğitim hizmetleri de yaratılacaktır, bu eğitimlere katkı sağlamak için gönüllü olabilirsiniz. Bu konuda Öğretmen Ağı’nın aktif olacağını ve bu çatı altında çeşitli projeler hayata geçirileceğini düşünüyorum.
Bağış Toplama Etkinliği Düzenleyin: Afet yardımı için para ve malzeme toplamak amacıyla okulda bir bağış toplama etkinliği düzenleyebilirsiniz. Bu yardım kampanyalarını öğrencilerinizle birlikte düzenlerseniz, fikirlerin onlardan çıkmasını ve sürecin onlar tarafından yürütülmesini sağlarsanız, bir eğitimci olarak müfredat programına da hizmet edeceksiniz.
Duygusal Destek Sağlayın: Yıkıcı bir depremin etkileri toplumsal olarak travmatik olabilir ve felaket bittikten sonra da uzun süre devam edebilir. Afetten doğrudan veya dolaylı olarak etkilenmiş olabilecek öğrencilerimizi dinlemek, onların duygu ve düşüncelerinin farkında olmak, gerekli durumlarda rehber öğretmenleri ve aileleri bilgilendirmek sizlerin en çok katkı sunabileceğiniz alan.
Belki çok daha fazlası sizlerin aklına geliyor olabilir. Kısacası, tüm bu saydıklarım hemen, şimdi yapabilecekleriniz. Harekete geçerek ve örnek olarak liderlik etmek öğretmenin doğasında var. Öğrencilerinin afete hazır olmalarını sağlamak, kriz zamanında başkalarına yardım etmedeki rollerini anlamalarını sağlamak bizim temel görevlerimiz arasında. Bu yazımı yazarken, geçtiğimiz haftalarda yazdığım Öğretmenlik Yeni Bir Meslek blog yazımda öğretmenin özelliklerine tekrar vurgu yapma ihtiyacı duyuyorum: esnek ve çevik bir tutuma sahip, umutlu düşünen, etki yaratan, değer üreten, yerel ve küresel sorunların farkında olan öğretmenler artık yeni öğretmenler. Ben hiç bir dönem hatırlamıyorum ki, pandemi de dahil, öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu eve kapansın, günlerce yas tutsun, kendini hayattan ve öğrencilerinden soyutlasın. Bu öğretmenliğin doğasına aykırı bir kere. Haydi kolları sıvayalım, yapabileceğimiz çok şey var.