Aziz Augustine’in dediği gibi “Dünya bir kitaptır ve seyahat etmeyenler kitabın sadece bir sayfasını okur.” Seyahat etmek, yeni insanlarla ilişkiler kurmak ve daha önce karşılaşılmamış deneyimler yaşamak beynimizde yeni bağlantılar oluşturuyor hiç şüphesiz. Bu düşünceyi Refik Anadol “Inner Portrait” adlı sanat eseriyle görünür kılmaya çalışmış. Daha önce hiç seyahat etmemiş dört kişinin hikayesinden ve biyolojik verilerinden yola çıkarak oluşan sanat eseri insanoğlunun zihninde, ruhunda ve duygularında seyahat etmenin ne kadar etkisi olduğunu gözler önüne seriyor. Ben de pandemiden önce neredeyse her sene ziyaret etme fırsatı yakaladığım, Londra’da düzenlenen BETT Show’a nihayetinde bu sene katılarak uzun zamandır zihnimde ve ruhumda özlediğim zenginliği yakaladım diyebilirim.
Yapay zekânın bu kadar ilerlemesi mi yoksa teknolojiye olan hakimiyetin güçlenmesi mi nedendir bilmem ama sanki yepyeni bir dünya keşfetmiş gibi hissettim BETT Show 2025’de. Otuz beş bin insanla aynı koridorlarda yürümek, belki de bir daha görme şansım hiç olmayacak meslektaşlarla yuvarlak bir masa etrafında eğitim üzerine tartışmak, daha önce varlığını bile bilmediğim bir gruba (BETT for Tutors) dahil olmak, bu kadar büyük bir organizasyonu üstlenen Hyve grubunun Türk üyesi sevgili Dilara ile memleket hasretini paylaşmak, Adobe Education Leaders liderlik programındaki arkadaşlarımla on yılık dostluğu pekiştirmek ve BETT sahnesinde elimde bir mikrofonla, cesurca fikirlerimi paylaşmak. Hepsi çok özel anlar ve heyecanlar elbette. Refik Anadol’un şu an benim zihnimdeki renkleri de resmetmesini isterdim.
BETT’in en trend konusu beklediğimiz üzere “yapay zekâ”ydı. Yapay zekânın eğitimi nasıl değiştireceğine dair bilinmezin peşinde olan eğitimciler, bu çığır açan teknolojinin var olan potansiyelinden heyecan duyarken bir yandan da getirdiği riskler karşısında şüpheci yaklaşıyorlar. Eğitim teknolojileri alanında vizyoner konuşmacılar ve teknoloji ürünleri yaratıcıları ve dağıtıcıları her şeyin daha kolay, etkili ve zengin olacağına dair güçlü argümanlar sunsalar da yuvarlak masa toplantılarında ya da teknoloji kullanıcıları labları oturumlarında eğitimciler bu kadar da emin değiller. Daha çok ekonomik, pratik ve etik konulara takılmış durumdalar. Pandemi ile birlikte gelen yoğun teknoloji kullanımı ve beraberinde getirdiği sonuçlar eğitimcilerin yeniliklere karşı biraz daha temkinli yaklaşmalarına sebep olmuş olabilir.
Dan Fitzpatrick, LinkedIn’de en sıkı takip ettiğim eğitim stratejisti. Kendisi, “Infinite Education” adlı kitabında yapay zekâ çağında değişimi nasıl yönetebileceğimizle ilgili dört adımlı bir strateji paylaşıyor. BETT’in son günü erkenden kendisini dinlemek için Arena’da soluklandığımda sakin bir ses tonuyla yapay zekânın öğretmenlerin yerine geçemeyeceğini ama bazı özelliklerini elinden alacağını söylüyordu. Ardından, 5000 kişi içinde sanki bana döndüğünü ve sorduğunu hissettim. “Bir okul lideri olarak geri döndüğünde çocuklarına hangi becerileri kazandıracağını biliyor musun?” Geçirdiğim iki gün içinde bu sorunun cevabı daha da belirsizleşmişti kafamda. WEF, 2020 raporunda 2025’in 15 becerisini listelerken henüz ChatGPT ile başlayan dönüşümün girdabına girmemiştik. Şimdi ise 2030 becerilerini konuşurken yapay zekâ, büyük veri, network, siber güvenlik ve teknoloji yetkinlikleri egemen olacak gibi görünüyor. Günümüzde robotik mühendisleri, bioistatistikçiler, yakıt hücresi mühendisleri, güneş enerjisi temsilcileri ve değerlendiricileri ve video oyunu tasarlayıcıları gibi yepyeni meslekler türemişken becerilerin teknolojik gelişmelerle birlikte evrimleşmesi elzem.
Günümüzde yapay zekânın da yıkıcı etkisiyle “Liminal Space”de olduğumuzu söyleyen Dan, yavaş yavaş geleneksel bakış açısından uzaklaşacağımıza, bazı alışılagelmiş uygulamaların anlamını kaybedeceğine, yavaş yavaş geleceği şekillendiren uygulamaları hayata geçireceğimize inanıyor. Bazı şeylerin de “gitmesine” izin vermeliyiz diyor. İzin vermediğimiz takdirde hayatımızda bizi daha yaratıcı öğrenme deneyimlerine götüren yeni “kutu”ları yaratamayacağımızı savunuyor. Biraz da konfor alanından çıkmak diyebiliriz.
İngiliz politikacı Keir Starmer şöyle diyor: “Bu (yapay zekâ), çalışan insanların hayatlarını daha iyi hale getirecek bir değişim gücüdür. Eğer… çocuklarınızın okulundaki fırsatlardan endişe ediyorsanız, yapay zekâ öğretmenlerin çocuklarınızın özel ihtiyaçlarına göre dersler planlamasına yardımcı olabilir.” Yapay zekânın öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına cevap verme potansiyeli neredeyse tüm sunumlarda ve ürün tanıtımlarında yer verilen bir konuydu. Öğrencinin öğrenme verilerini tutması, öğrenme hızına ve ihtiyacına yönelik bireysel patikalar sunulması, ölçme değerlendirme sonuçlarının takip edilmesi ve bireysel geri bildirim mekanizmalarının çalışması yapay zekâ temelli uygulamaların avantajları arasında sayılıyor. Yuvarlak masa toplantısında 8 farklı ülkeden gelen eğitimciler tüm bu potansiyelin farkında olsalar da bireyselleştirilmiş eğitim ve ölçme-değerlendirme alanında yapay zekâ kullandıklarına dair deneyimlerini dinleyememek beni hüsrana uğrattı diyebilirim.
BETT Show’un konuşmacılarından, Adobe’nin Eğitim, Öğrenim ve Savunuculuk Direktörü Brian Johnsrud’un yapay zekâ ve yaratıcılık üzerine öğrencilerle gerçekleştirdiği araştırma, oldukça çarpıcı sonuçlar ortaya koyuyor. Araştırmaya göre eğitimciler, üretken yapay zekânın çocukların hızlı üretim yapmasını sağladığını, yaratıcı özgüvenlerini artırdığını ve ileri düzey tasarım becerilerine sahip olmayan öğrenciler için engelleri ortadan kaldırdığını düşünüyor. Ayrıca, öğretim, etkinlik ve ödevlere harcanan süreyi önemli ölçüde azalttığını belirtiyorlar. Öte yandan, gençlerin %80’i hayattaki amaçları konusunda net bir fikir sahibi değil. Amaçları olanlar ise daha iyi zihinsel sağlığa ve engeller karşısında daha güçlü bir dayanıklılığa sahip olduklarını ifade ediyor. Bununla birlikte, %58’i hayatlarında anlam veya amaç bulamadıklarını dile getiriyor ve bu gençlerin yarısı, “hayatta ne yapacaklarını bilmemek” nedeniyle zihinsel sağlıklarının olumsuz etkilendiğini belirtiyor. İlginç bir şekilde, %95’i yaşamda bir amacın çalışma hayatında çok önemli olduğunu düşünüyor, ancak yalnızca %40’ı anlamlı bir kariyere sahip olabiliyor. Johnsrud, bu durumun çözümünün yaratıcı düşünmeyi geliştirmek olduğunu ve yaratıcı üretken yapay zekânın bu süreçte güçlü bir destek sunduğunu savunuyor. Ancak uygulamada bazı engeller bulunuyor: öğretmenler, yöneticiler ve ailelerin şüpheci yaklaşımı, güvenilir uygulamaların eksikliği, bütçe sıkıntıları, BT kabul süreçlerindeki zorluklar, yapay zekâ politikalarındaki belirsizlikler ve eğitim materyallerinin yetersizliği, yaratıcı yapay zekanın yaygınlaşmasının önünde ciddi bariyerler oluşturuyor.
Teachmeet oturumlarında ise chatbotların eğitimde kullanılması, matematik öğretiminde oyun tabanlı öğrenme yaklaşımı, coğrafya disiplininin küresel bir perspektifle ele alınması, dijital sürdürülebilirlikle ilgili tartışmalar ve üretken yapay zekâ ve insan değerlerinin entegrasyonu ilgi çekici konulardı diyebilirim. BETT bu sene ayrıca SEND (Special Education Needs and Disabilities – Özel Eğitim İhtiyaçları ve Engelliler) ve Inclusion (kapsayıcılık) alanlarına ayrıca özen göstermiş. Bunun yanında zihin sağlığı ve esenliğimizi korumak da BETT’in en sıcak konuları arasındaydı.
Yüzlerce stand arasında en popülerleri Canva, Kahoot, Microsoft, Google for Education ve Adobe oldu diyebiliriz. Kişiselleştirilmiş deneyimler ve eğlenceli oturumlar sunan bu standlar gün boyu binlerce ziyaretçi aldı. Bir yandan da robotik kodlama alanında binbir çeşit cihaz ve uygulamayla karşılaşmak mümkündü. Bu alanlar elbette ki çocukların en çok keyif aldığı alanlar oldu diyebilirim. Matematik ve İngilizce yetkinlikleri alanında pek çok uygulama ve ürün olduğu dikkatimi çekti. İngiltere’de de aynı ülkemizde olduğu gibi matematiksel düşünme becerileri zorlayıcı bir gelişim alanı hiç şüphesiz. BETT’den bir gün önce ziyaret etme fırsatı yakaladığımız International School of London’da tanıştığımız IXL platformu İngiltere’de çok popüler. Bu platform Matematik, dil ve fen alanında bireyselleştirilmiş öğrenme deneyimleri sunuyor.
Gelelim benim favorilerime. BETT Show’da en çok dikkatimi çeken ve bana ilham veren kesinlikle TeacherTap uygulaması oldu. Günde 10 binden fazla öğretmenin kullandığı bu uygulama İngiltere’de çok yaygın. TeacherTap okullarda neler olup bittiğine dair bir resim oluşturmaya yardımcı olmak için her gün okul hayatı hakkında öğretmenlere 3 soru soruyor. Böylece sonuçlar paylaşılıyor, herkesin ne düşündüğü görülüyor. Platform öğretmenlere öneriler sunuyor ve onlarla kaynaklar paylaşıyor. Nefis bir kolektif akıl hikayesi, değil mi? Bir başka etkilendiğim platform da Brisk Teaching oldu. Bu uygulamayı Chrome tarayıcınız üzerinde bir eklenti olarak kullanabiliyorsunuz. Ziyaret ettiğiniz web sayfasını ya da kaynakları kullanarak saniyeler içinde quizler, ders planları, etkinlikler, sunumlar oluşturabiliyorsunuz. Kullanımı çok kolay ve pratik.
Bugün yapay zekâ, yarın başka bir teknoloji. Kim bilir bizi önümüzdeki 5 yıl neler bekliyor? Tek bir şeye eminim ki çocuklara daha yaratıcı öğrenme deneyimleri sunan her teknoloji, uygulama, yaklaşım ve strateji beni esinlendiriyor ve kariyerimde beni “gerçek amacıma” bir adım daha yaklaştırıyor.