Müfredatın asıl kullanıcısı öğretmendir. Öğretmenin anlaması için çerçevesi çizilir, onun tarafından öğrenciyi merkeze alarak özelleştirilir ve yine onun tarafından uygulanır. Öğretmen, müfredatın öğrencinin öğrenmesine hizmet ettiğine inandığında ona sıkıca sarılır, ilmek ilmek işler, en etkili şekilde uygulamaya geçirir ve bundan keyif alır. Ancak işe yaramayacağını düşündüğünde bir kenara bırakır ve kendi yolundan gitmeyi tercih eder. Bu hep böyle oldu ve böyle de olacak…
Türkiye yüzyılının ilk 50 yılında öğretmenlere rehberlik etmek için seyrek aralıklarla geliştirilen müfredat programlarının sonraki 50 yılda dünyadaki ekonomik ve politik gelişmeler, teknoloji ve bilimin ivme kazanması ve küreselleşme ile daha sık değişime uğradığını görüyoruz. Bununla birlikte güçlenen, kaynaklara daha hızlı ve etkili ulaşan ve kolektif kanallarda aktif zihin olan öğretmene müfredatın daha esnek bir ortam sunacağını beklerken, her yeni gelen öğretim programı ne yazık ki öğretmeni didaktik bir söylem ve yapıyla daha fazla köşeye sıkıştırdı.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli de aslında bir süreç değil bu uzun yolculuğun bir sonucu bana göre. Her şeyi anlatmaya çalışan ama ne yazık ki hedef kitlesi olan öğretmen tarafından anlaşılamayan bir öğretim programı olma tehlikesini taşıyor. Bu nedenle de önce öğretmenlerde oluşan endişeyi gidermek, onları dinlemek ve ihtiyaçlarını tespit etmek elzem. Hepimizin çeşitli mecralarda duyduğu üzere 10 yılı aşkın bir süredir binlerce eğitimcinin harcadığı emeğin yazık olmaması ve hazırlanan taslağın önce anlaşılması sonra da geliştirilmesi / düzenlenmesi için yine ortak akla ihtiyaç var.
Öğretmenlerin genel olarak yeni müfredattaki terminoloji ile ilgili kafa karışıklığı yaşamalarını makul bir şekilde karşılamak ile birlikte, kullanılan terminolojinin uluslararası öğretim programlarının diline yakın olduğunu söylemeden geçemiyorum. Beceriler, eğilimler, okuryazarlıklar, değerler, öğrenen profili, öğrenme çıktıları, öğrenme kanıtları, öğrenme ve öğretme yaşantıları, halihazırda UbD (Understanding by Design) modeli gibi modern öğretim tasarımı yaklaşımlarına hakim öğretmenlerin aşina olduğu kavramlar. Aynı zamanda bu kavramlara IBO (International Baccalaureate Organization) programlarında da rastlıyoruz. Bu anlamda yeni müfredat, pedagojik anlamda çeşitli uluslararası öğretim programlarındaki öğelerden esinlenen ve hatta bazı kısımlarının direkt alındığı eklektik bir model olma özelliğini taşıyor.
Ancak bu modern, uluslararası ve yenilikçi pedagojik altyapı, 30-40’lı yıllarda yazıldığı hissi veren öğretim programı perspektifi metni ve “dar alanda paslaşan” içerik kapsamı ile tezatlık oluşturuyor. Yer yer inanç öğelerini içeren ve çağrıştıran kelimelere de rastlamak mümkün metinde: kainat, hikmet, mesuliyet, kemale ermek, mefkure, müreffeh, nefis, mana, tezahür, hakikat, ahlak, kamil insan, manevi gelişim ve daha fazlası. Özellikle “ontolojik bütünlük” ve “aksiyolojik olgunluk” bölümlerinin yeniden ele alınması ve hatta başlıklarının mümkünse değişmesi gerekebilir. Benim görüşüm 3000 bin sayfalık yeni öğretim programının içeriğine tezatlık oluşturan bu bölüm olmuş. İçeriğinde farklılaştırma, süreç değerlendirme öğeleri, UDL (evrensel tasarım ilkeleri), üst düzey düşünme becerileri, öğretmen yansıtmaları, hayat boyu öğrenme gibi güncel pedagojik kavramların yer aldığı bir dokümanda giriş yazısındaki söylem daha evrensel ve yenilikçi bir vizyon içermeli diye düşünmeden geçemedim.
Elime hangi materyal gelirse gelsin, tartışmalı konulardan bağımsız okumaya ve anlamaya çalışırım. Yeni müfredata yaklaşımım da ilk anda bu şekilde oldu. Oldukça karmaşık ve bilişsel yük yaratan “beceri örgüsü temelli öğretim programı modeli”ni zihnimde haritalamaya çalıştım. Beceri tablolarını detaylı inceledim ve sonrasında eğilimleri ve değerleri. Hepsinin Unicef’in kaynak ayırdığı ve pek çok değerli akademisyenin içinde yer aldığı K12 beceri seti çalışma grubunun hazırladığı içerikle yer yer uyumlu olduğunu gördüm. Yeni müfredatın yazarlarının merak edildiği ve sorgulandığı bir anda bu karşılaştırmayı yapmak kısmen sorularıma cevap verse de neden üst düzey düşünme beceri setinde “yaratıcı düşünme”nin olmadığını ya da neden bu kadar “ahlak” ifadesine takıldığımızı ama hiç bir yerde “etik” ifadesinin geçmediğini anlamlandıramadım. Kısacası, bu ayrı ayrı tanımlanmış beceriler, eğilimler ve değerlerin sadeleşmeye, bazılarının birleştirilmeye ve böylece tek bir beceriler ve eğilimler setine dönüştürülmeye ihtiyacı var gibi. En azından öğretmenler için bu daha anlaşılır ve fonksiyonel olacak. Çünkü şu anki hali çok detaylı ve karmaşık.
Yeni müfredatta, Türkçenin doğru kullanımına titizlikle dikkat edilmesi, etkili kullanımına yönelik becerilerin kazandırılması ve bunun tüm derslerde ortak hedef olması kıymetli bir yaklaşım. Bir yandan da yeni müfredatın yabancı dil öğretim programları ile hiç bir bağlantı kurmaması dikkat çekiyor. İletişimi ise sadece dayanışma ile birlikte ele alan bir öğrenen profili var karşımızda. Uluslararası standartlara baktığımızda ise iletişim ve iş birliği en önemli 21. yüzyıl becerileri arasında. Öğrenen profilinde bu başlığın ayrıca işlenmesine ve buna bağlı olarak hem kendi dilinde hem de gökyüzündeki “komşularımız” (Bakınız Fen Bilimleri dersi programı 5. sınıf) yerine dünya üzerindeki insanlarla olan iletişim ve iş birliğimizi nasıl kurabileceğimiz noktasında bir öğrenme çıktısına ihtiyaç var gibi.
Özellikle ilkokul müfredatında yarı yarıya azaltılmış alan becerilerine rastlıyoruz ve daha çok kavramsal becerilerin ön plana çıktığını görüyoruz. 1. sınıflarda okuma yazma sürecinde harf gruplarının değiştiğini farketmişsinizdir. “Elakin” ile başlayan harf grupları artık “anetil” ile başlayacak. Yazı defterlerinde ayrıca kılavuz çizgiler değişmiş. Bu değişiklikler okuma yazma sürecini olumlu ya da olumsuz etkilemeyeceği gibi “anne” kelimesi ilk okunacak kelimeler arasında. Çocuk gözünden bu anlamlı ve duygusal bir bağlantı olmuş. Ancak tüm okuma yazma materyalleri ve kitapları değişeceği için başka duygusal yönler de olabileceği akla gelmiyor değil. Öğretmenler açısından ise Matematik müfredatındaki sıralamanın değişmesi en büyük endişeler arasında. Yeni sıralama ile kavram öğrenmesine öncelik vererek sonrasında dört işlem ve problem çözmeye geçişi sağlayan bir bakış açısı var. Ben şahsen bu değişikliğin kavram öğrenmesini öncelikleyen bir bakış açısıyla yapıldığına inansam da uygulamada işe yarayıp yaramadığını birlikte göreceğiz.
Ortaokul müfredatında ise öğretmenler tarafından fen müfredatı genel olarak beğeniliyor. Zaman zaman yaş düzeyine ağır gelebilecek kavramların (ısı ve sıcaklık, kütle ve ağırlık konularının 5. sınıfta verilmesi gibi) küçük yaş gruplarında veriliyor olması eleştirilse de sürdürülebilirlik, çevre ve dijital okuryazarlığın fen bilimleri müfredatı ile ilişkilendirilmesi etkileyici olmuş. Tüm ünitelerde gerçek hayatla ilgili bağlantılar kurulmuş ve kavram öğrenmesi ön plana çıkarılmış. Türk islam bilim insanları sınırlaması yapılmadan dünya üzerindeki tüm bilim insanlarına yer verilmesi daha evrensel bir bakış açısı sunabilir öğrencilerimize elbette. Türkçe dersinde ise “dil bilgisi” artık kendini “dil yapıları”na bırakmış. Dil yapıları da sadece metinlerle sezdiriliyor. Okuma, yazma, konuşma ve dinleme alanları ön planda. Öğrencilerin bu alanlardaki gelişimlerinin takibi önem kazanmış. Bunun önemli bir adım olduğunu söylemekle birlikte öğretmenlerin bu alanların gelişimine yönelik kaynak ve kılavuzlara ihtiyaçları var. Türkçe ders kitapları da ayrıca kullanılacak metinlerin içerikleri açısından önem arz ediyor. Öğrencilerin güncel, anlaşılır, farklı bakış açılarını yansıtan, öğretici ve ilgi çekici metinlerle buluşması çok kıymetli. Bu kitapları kim hazırlayacak düşüncesinden kendimi alamıyorum.
Ülkemizin kanayan yarası Matematik. Yeni müfredatta da en çok eleştirilen alanlardan biri bu alan oldu. Kritik sınıf düzeylerindeki konularının hafifletilmesi (örneğin 8. sınıf), bazı konuların bazı düzeylerden çıkarılması (6. sınıflarda işlem önceliğinin kaldırılması gibi), bazı konuların sıralamasının tartışmalı olması (hacim ve alan konuları gibi) eleştirileri gündemde. Matematik müfredatı içeriğinin ve akışının yapılacak pilot çalışmaya göre tekrar gözden geçirilmesi ve üzerinde çalışılması gerekebilir. Ancak bana göre en kritik alan yine de Matematik değil. Matematik nasıl dünyayı anlamamızı sağlıyorsa Tarih de bir milletin geçmişinden aldığı derslerle aslında geleceğini çizer. Tarihi anlamak, yorumlamak ve karşılaştırmalı okumak bireye bir dünya görüşü kazandırır. Kanıt temelli ve karşılaştırmalı tarih anlayışını benimsediği ifade edilen Sosyal Bilgiler ve İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersleri tarihçiler açısından tekrar ele alınabilir görüşündeyim. Bu derslerin içeriğinde çok yönlü bakış açısının dahil edilip etmediği noktasında eleştiriler mevcut.
Öğretmenlerin bir süre sonra yeni öğretim programından ne anladıkları ve nasıl sınıfa yansıttıkları önemli olacak. Tüm ünitelerin temalarının belirlenmiş, öğrenme çıktıları ile ilişkilendirilmiş ve uygulama akışının çok detaylı bir şekilde yazılmış olması ister istemez öğretmeni sadece müfredat uygulayıcısı rolüne büründürüyor. Ünitelerin adım adım öğretmeni yönlendiriyor olması aynı zamanda kullanılacak materyallerin büyük öneme sahip olacağına da işaret ediyor. Bu durum bir süre öğretmenlerin yaratıcılıklarına ket vurabilir. Çünkü öğretmenin müfredatı geliştirme ve tasarlama rolü geri planda kalacak. Aynı zamanda öğretmenin ve okulların heybesinde biriktirdiği iyi uygulamalar ve materyallerin çöp mü olacağı konusu da gündeme gelecek. Bir yandan da programın, pedagojik alanda yetkinlikleri sınırlı olan öğretmenlere yol gösterici bir özelliğe sahip olduğu aşikar.
Peki, diyelim ki tüm arzu ettiğimiz değişiklikler tamamlandı ve müfredat elimizde hazır. Şimdi ne yapacağız? Nasıl hazırlanacağız? İşte MEB, okullar ve öğretmenler için 6 öneri:
- Programı daha iyi okuyabilmek için programda sıklıkla geçen pedagojik kavramları incelemek ve öğretmenler arasında ortak bir dil oluşturmak şart. Bunun için seminer dönemlerinde öğretmenler için hizmet içi eğitimler düzenlenebilir.
- Programın tüm ünite planlarının adım adım verilmiş olması Milli Eğitim kaynak kitaplarının önemini vurguluyor. Kitapların içerikleri özenle hazırlanmalı.
- Okuryazarlıklar ile ilgili kılavuz ihtiyacı bulunuyor. Bazıları ile ilgili de seminerler, online eğitimler ve atölyeler hazırlanabilir.
- Okul temelli planlamanın nasıl yapılacağına dair okullara rehberlik edilebilir.
- Özellikle ilkokul düzeyinde alternatif ölçme araçlarının kullanımına yönelik mesleki gelişim fırsatlarına ihtiyaç var.
- Tüm sınıf düzeylerinde farklılaştırma vurgusu olduğundan buna yönelik de mesleki gelişim fırsatları yaratılmalı.
Bu blog yazımın en önemli amacı yeni müfredatı eleştirmekten öte ülkemiz için işlevsel ve faydalı bir müfredat programı hazırlamak için nelere dikkat edebileceğimiz ile ilgili bir görüş sunmak. Daha iyisini yapabileceğimize ve bunu da ancak kolektif akılla başarabileceğimize inandığım için yeni müfredatı dikkatle okudum, anlamaya çalıştım, literatürde örnekleriyle karşılaştırdım, meslektaşlarımla tartıştım, farklı görüşleri dinledim, bol bol not aldım ve görüşlerimi sizlerle özenle paylaştım. Umarım tarihe küçük bir nokta koymayı başarabilmişimdir.,