STEM eğitimi nedir, neden gerekli ve önemlidir? Hangi yaşlarda eğitime başlanmalı?
Günümüzdeki en popüler yaklaşımlarından biri olarak karşımıza çıkıyor STEM (Science, Technology, Engineering, Math). Fen, teknoloji, mühendislik ve matematiği bir araya getiren bu disiplinlerarası yaklaşım popüler olduğu kadar uygulama açısından da iş birliği ve üretkenlik gerektiriyor. STEM çalışmalarının inovasyona ve ekonominin büyümesine katkısı kayda değer olduğu için sadece ülkemizde değil dünyanın dört bir yanında STEM konusunda çalışmalar yürütülüyor. STEM sanılanın aksine farklı alanları sadece bir araya getirmenin ötesinde. Daha çok gençlerin 21. yüzyılda karşılaşacakları iş gücü rekabetinde ihtiyaçları olan matematiksel ve bilimsel alt yapıyı derinlemesine bir şekilde geliştirebilecekleri bir hareket. STEM’deki temel hedef öğrencilere problem çözme, eleştirel düşünme, yaratıcılık, takım çalışması gibi 21.yüzyıl becerilerinin kazandırılması.
New Media Consortium ve Educause’in ortaklaşa yayınladığı 2017 NMC Horizon Raporu’na göre yüksek öğrenim ve K12 düzeyindeki trendleri incelediğimizde, bireysellikten iş birliğine, tüketimden üretime, bilgiyi ezberlemekten yaratıcılık ve inovasyona doğru olan eğitimdeki değişimler sınıflarımızı ve okullarımızı etkisi altına alıyor. Bu rapora göre STEM alanı da önümüzdeki 5 yıla damgasını vuracak. STEM eğitiminin ise yaşı yok. Erken yaşlarda başlanabilen uygulamalar yüksek öğrenime kadar öğrencileri etkisi altına alabiliyor. Bir STEM etkinliğini ya da projesini farklı düzeylerde farklı kazanımlara göre ele alabilir ve rahatlıkla şekillendirebiliriz.
Öğrencilere katkılarını anlatır mısınız?
STEM aslında öğrencilerin öğrendikleri bilgi ve becerileri gerçek yaşamla bağdaştırmalarına fırsat yaratan bir yaklaşım olarak karşımıza çıkıyor. STEM’in içinde yer alan alanların birbirinden ayrı öğretilmesi yerine birlikte gerçek yaşam kurgusu üzerinden öğretilirse daha derinlemesine öğrenmenin gerçekleşeceğini savunuyor. Okullarda uygulanan STEM dersleri gerçek hayat konularına ve problemlerine dayanıyor. Bu derslerde mühendislik tasarım adımları kılavuz olarak kullanılıyor. Öğrenciler uygulama içinde sorgulamayı ve açık uçlu araştırmaları takım çalışması içinde yapma fırsatı yakalıyorlar. Bana göre STEM eğitiminin en önemli özelliği bu eğitimin birden fazla doğru cevaba izin veriyor olması ve hatayı yeniden ele almayı, öğrenmenin en temel parçası olarak görüyor olması. Öğrenciler STEM yaklaşımında matematik ve fen derslerindeki konular arasında ilişki kuruyorlar ve birbirine entegre ediyorlar. Öğrenciler ayrıca STEM derslerinde teknolojiyi uygun şekilde kullanma fırsatı yakalıyorlar ve teknolojiyi kullanarak ürünlerini (teknolojileri) tasarlıyorlar. Kimi zaman da sanat ürün tasarımında önemli bir rol oynuyor. Böylece STEM, STE(A)M’a dönüşüyor. STEM kesinlikle eğitimi zihinsel gelişimi, girişimciliği ve ürün geliştirme becerilerini destekleyen bir yaklaşım.
Türkiye’deki STEM eğitimini değerlendirir misiniz?
STEM ülkemizde de tüm dünyada olduğu gibi son yıllarda ilgi ile karşılandı. Daha çok fen ve matematik öğretmenlerinin sahip çıktığı bu alanda ülkemizde pek çok çalışmaya yer veriliyor. Gerek akademik gerekse sınıf uygulamaları açısından sayısız projeyle, mesleki gelişim programlarıyla ve öğretim tasarımlarıyla karşılaşıyoruz. Bu akımın etkisinde olan devlet ve özel okullarda iyisiyle, kötüsüyle pek çok uygulamaya şahit oluyoruz. Bu anlamda Scientix Projesi ülkemizde en etkili projelerden biri. Bu yapı aynı zamanda bir öğretmen topluluğunu da barındırıyor. Scientix, STEM eğitimini Avrupa’da Scientix Portalı aracılığıyla yaygınlaştırmayı amaçlayan; öğretmenlere, akademisyenlere, okul yöneticilerine, ailelere ve STEM eğitimi ile ilgilenen tüm kişilere açık bir proje. Bu projeye dahil olan eğitimciler Scientix eğitimleri adı altında pek çok mesleki gelişim fırsatından yararlanabiliyorlar. Bunun dışında özel bazı üniversiteler, eğitim alanındaki STK’lar ve LEGO, VEX gibi robotik kitleri satan firmalar da STEM eğitimi adı altında çalışmalar ve mesleki gelişim programları yürütüyor. Ayrıca öğretmenler isterlerse Milli Eğitim Bakanlığı’nın STEM Eğitimi Öğretmen El Kitabı’nı ve STEM Eğitim Raporunu da inceleyebilirler. TÜBİTAK’ın 2011-2016 Bilim Teknoloji Kalkınma Planına göre, STEM eğitimini destekleyici ilkokul ve ortaokul düzeyinde bilim fuarları, gençler için uzay bilimleri, matematik, fen bilimleri ve teknoloji alanlarında etkinlikler düzenleniyor. STEM eğitimi üzerine TÜBİTAK tarafından çeşitli illerde bilim merkezleri açıldı. Bu merkezlerde pek çok öğrenci STEM etkinliklerine katılma fırsatı yakalıyor.
Hem raporlarda hem de alanda en çok dile getirilen konu üniversitede STEM programı ile öğretmen yetiştirmeye ihtiyaç duyulması. Ne yazık ki öğretmenler bu popüler yaklaşımı kendi kendilerine keşfetmek ve öğrenmek durumunda kalıyorlar. STEM alanında sadece Hacettepe Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi ve İstanbul Aydın Üniversitesinde girişimlerin yapılmış olması akademik olarak bu alanda daha fazla çalışma yapılması gerekliliğini ortaya koyuyor.
Doğru STEM eğitimi nasıl olmalı? Türkiye’de yapılan yanlışlar neler?
Eğer maddi imkanlarımız varsa sınıflarımızı pahalı malzemelerle donatıyor, teknolojik araçlarla zenginleştiriyor ve inovasyon / STEM merkezleri kuruyoruz. Fotoğraflarda çok güzel görünen bu bilim ve inovasyon merkezlerinde ve sınıflarda gerçekten bilim ve teknoloji üretiliyor mu tartışılır. Çocuklarımıza hangi becerileri kazandırıyoruz? Ürettiklerimiz gerçekten de peşinde olduğumuz problemlere cevap verecek şeyler mi? Öğretmenlerimiz STEM alanındaki yetkinlikleri öğrencilerimize kazandırmak için yeterli donanıma sahip mi? İşte STEM eğitimindeki başarının sırrı bu soruları cevaplamakta.
STEM eğitiminde karşılaştığımız en büyük sıkıntılardan biri ne yazık ki planlanan projelerin ve çalışmaların daha çok ürün ortaya çıkarmaya odaklı olması. Kısacası sıklıkla karşılaştığımız STEM projeleri olan bir roketi ya da köprüyü tasarlamak değil işin püf noktası. Asıl odaklanmamız gereken “Öğrenci bu roketi ve köprüyü hangi amaca hizmet etmek için, nasıl tasarlama ihtiyacı duydu?”. STEM yaklaşımı bir öğrenme yolculuğu içerir. Bu yolculukta öğrenciler çalışmalarını bir probleme çözüm üretmek üzere iş birliği içinde yürütürler. Öğrenciler fikirlerini birbirleriyle paylaşır ve tasarladıkları prototiplerini kullanarak sürekli geri bildirim alırlar. Kendi fikirlerini kendileri kontrol ederler ve araştırmalarını yaparlar. Bu zahmetli ama bir o kadar da öğrenme heyecanını ve disiplinini içeren bir süreçtir. Dolayısıyla ortaya çıkan ürün kadar öğrencinin STEM eğitiminde geçmiş olduğu süreç de çok kıymetli. Bu anlamda ülkemizde hem ürüne hem de sürece eşit olarak değer verildiği STEM eğitimi yaklaşımının hayata geçmesi gerek. Ne yazık ki bu bakış açısını hala oturtamadığımızı üzülerek gözlemliyorum.
Bir diğer yanılsamayı da teknolojiyi STEM içinde konumlandırırken yaşıyoruz. STEM’in içindeki teknoloji sadece teknolojiyi kullanmayı değil aynı zamanda üretmeyi de temsil ediyor. Örneğin öğrencilerin bir probleme çözüm üretmek üzere yarattıkları bir ürün de teknoloji olarak kabul ediliyor. Bu yüzden pek çok yerde Maker hareketinin STEM’le birlikte anıldığına rastlıyoruz. Kimi zaman STEM deniyor ama aslında Maker çalışması yapılıyor. Kimi zaman iki robot parçası birleştirilerek amaçsız ve öğrencilere kazandırmaya çalıştığımız bilgi ve becerilerden uzak, sadece ürün odaklı çalışmalar sürüdürülüyor. Ne yazık ki işin özünü burada da kaçırıyoruz. STEM yaklaşımının özü problemleri doğru tanımlamak ve bu problemin kaynağına inmek. Öğrencinin su sorununa çözüm ararken yağmur suyunu toplayan sistemler tasarlamak yerine su sorunun neden olduğunu sorgulaması gerek. Gerçek sorunu tespit edip buna yönelik çözümler üretmesi gerek. STEM projelerinde sıklıkla gördüğümüz akıllı ev sistemleri, köprü tasarımları, marshmallow challenge’ların ötesine geçmemiz gerekiyor.
Öğretmeler STEM eğitimi verecek kadar donanımlı mı sizce?
Herşeyden önce STEM bakış açısını ve yaklaşımını sınıflarda yaşatacaksa öğretmenin hazırcılıktan öteye geçmesi gerek. Kendi üretemeyen bir öğretmen üreten bir nesil de yetiştiremez. Öğretmenin mesleki anlamda kendisini sürekli yenilemesini ve rahatlık çemberinden çıkmasını bekliyoruz. Böylece öğretmen, öğrencilerine 21. yüzyılda ihtiyaç duyacakları yetkinlikleri kazandırabilir. Kendini geliştirmeye açık, yabancı dil bilen, araştıran, sorgulayan, üreten ve paylaşan öğretmenlerin sadece STEM alanında değil tüm alanlarda başarılı örneklerle karşımıza çıktığını görüyoruz. Ancak sözünü ettiğimiz bu alan hızla gelişen, her geçen gün yeni örneklerle karşılaştığımız eşsiz bir alan. Öğretmenlerimizin güvenli çemberlerinden çıkarak ve rutinlerini zaman zaman terkederek yöneticilerinin de desteği ile STEM’i sınıflarında hareket geçirmeleri mümkün. Bunun için önce kendi alanlarına hakim olmaları ve daha sonrasında diğer STEM alanlarıyla donanmaları gerekiyor. STEM’i sadece teoride bilmek yeterli değil. Uygulamalar geliştirmeleri ve bu uygulamaları da doğru bir öğretim tasarımında birleştirmeleri gerekiyor. STEM’in en önemli özelliklerinden biri de farklı alanlardaki öğretmenlerin iş birliği içinde çalışmaları gerekliliği. Bu yaklaşım bir öğretmenin tek başına yapabileceği bir yaklaşım değil. Mesleki bir ekip çalışması elzem.
Türkiye’de verilen STEM eğitimini dünya ile kıyaslar mısınız?
STEM eğitimi artık bütün dünyada bir zorunluluk haline geldi. Özellikle gelişmiş ülkelerde, bilgi toplumunda zihinsel süreçlerin ve üretim becerisinin artmasıyla STEM eğitimi hakettiği yeri alıyor. STEM; Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Japonya, Kore, Almanya ve Çin gibi ülkelerde ilkokullardan başlayarak ortaöğretim ve üniversitelerde uygulanıyor. Anaokulundan başlayan STEM eğitimlerinin üniversitelerde en yüksek düzeye ulaştığını görüyoruz. STEM eğitiminin öğrencilerin kariyer yolcukluklarını belirlemekte katkısı büyük. Ülkemizde ise STEM çalışmalarına çoğunlukla ortaokul düzeyinde, bilim merkezlerinde karşılaşıyoruz. Erken STEM bu noktada büyük önem arz ediyor. Her düzeyde müfredat programlarının uygulanması, öğretmen mesleki gelişim programlarının tasarlanması ve STEM eğitimini mümkün kılan öğrenme ortamlarının kurgulanması ülkemizde de STEM eğitiminin dünya standartlarında verilmesini mümkün kılacaktır. Yine mühendisliği içeren ders programları ve STEM konusunda uzmanlaşan liselerin varlığı bu amaca hizmet edebilir. Bu okullarda ya da programlarda mühendislik tasarım süreçleri ve tasarım odaklı öğrenme adımları uygulandığında STEM alanında ihtiyaç duyulan iş gücüne giden bir mesleki kariyer yolculuğu kurgulanabilir.
ÖSYM’nin verilerine göre ne yazık ki STEM alanında mezunlarımızın oranı hala %19 civarında. Bu alandaki öğrenci sayımızı artırmak ve istihdam yaratmak gerekiyor. Öğrencilerimizi STEM alanında teşvik etmek ise ilköğretim ve ortaöğretimdeki programlarımızın zenginleştirilmesi ve güncelleştirilmesiyle mümkün. Fen ve matematik eğitimi programlarındaki yoğun ders içeriği ve merkezi sınavlar ne yazık ki elimizi kolumuzu bağlıyor ve STEM programının uluslararası nitelikte uygulanması konusunda engel teşkil ediyor. Ayrıca okullardaki fen laboratuvarları yanında matematik laboratuvarlarının da tasarlanması ve aktif olarak yürütülmesi öğrencilerimizi sorgulayan, araştıran, ürün geliştiren ve buluş yapan bir nesil olmaları yolunda destekleyecektir.
** Bu yazının bir bölümü 7 Aralık 2018’de Sözcü gazetesinde yayımlanmıştır.