Okulun İki Yüzü: Hiyerarşi ve Ağ

by Burcu Aybat

Okullar aynı canlı bir organizma gibi nefes alıp verir. Soluduğu hava tüm hücrelere nüfus eder. Dinamiktir, hassasstır, duygusaldır, yabancı organizmaları bağışıklık sistemi ile yok eder ve her şeyden önemlisi her bir parçası birbirine derinden bağlıdır. Okul lideri olduğum yıllar içinde bu metaforları hep göz önünde bulundurdum. Attığım her adım, kurduğum her cümle ve verdiğim her mesaj, okulun tüm bu “insani” yönlerini dikkate alarak gerçekleşti. Güvenin, birlikte başarmanın, hayal etmenin, ortak değerlerin ve her sabah sıcak bir günaydın ile başlamanın sihrine inandım. Baskıcı, dogmatik ve otoriter yaklaşımın aksine bağ kurmanın, empatinin ve saygının uzun vadede daha etkili olduğunu gördüm. Deneyimden ve hatadan öğrenmenin hakkını verdim. İsterseniz tüm bunlara zayıflık diyebilirsiniz ama o kadar da peşin hükümlü olmayın, çağımızda bunun bir karşılığı var.

Yıllardır aldığım eğitimler, okuduğum alanyazın ve eğitimci olan ailemden aldığım görgü geleneksel okullarda çalışmaktan beni hep uzaklaştırdı. İlk defa bir okulun liderliğine layık görüldüğümde ise bu öğretileri merkeze alacak bir anlayışı benimsedim. Belki de beni bugün benzerlerimden ayıran ve nispeten “başarı” olarak tanımladığım çıktılara ulaştıran hep bu bakış açısı oldu. Neydi liderlik? Kendinden büyük ama insanlık için anlamlı bir amaç için yola koyulmak mıydı? Kendini gerçekleştirmek için mücadele eden ruhlara rehberlik etmek miydi? Herkesin sessiz olduğunda doğrular için sesini yükseltme cesaretini gösterebilmek miydi? Kimi zaman birlikte huzuru ve barışı bulabilmek için sağduyulu olmayı başarabilmek miydi?

Bir okul lideri olarak okul sisteminin yapısını, hele ki ürününüz çocuk hizmetiniz öğretme ise, nasıl kurgulamalıyız? Okulu, hiyerarşik yapılar üzerine kurduğumuz geleneksellikten uzaklaştırarak, öğrenciye kendini gerçekleştirmesi için alan açtığımız, öğretmeni güçlendirdiğimiz (hele ki günümüzde buna çok ihtiyaç var), paydaşlar arasındaki güvene dayalı görünmez bağı kutsadığımız bir ekosisteme nasıl dönüştürebiliriz? 

Öğretmenler, zümre başkanları, müdür yardımcıları, müfredat liderleri, okul müdürleri, genel müdür ve daha fazlası okullarda sıklıkla karşılaştığımız roller. Bu rollerin birbiri ile olan ilişkileri her ne kadar kağıt üzerinde bizi güvende hissettiren bir şekilde tanımlanmış olsa da zamanımızın değişkenliği içinde bu hiyerarşik yapı ne yazık ki yavaş. İş akışları bürokratik süreçler içinde yolunu kimi zaman kaybediyor, kimi zaman da tıkanıyor. Öte yandan günümüzdeki teknolojik gelişmeler, ortaya çıkan olağanüstü durumlar ve krizler okulların esnek ve hızlı işlevlere sahip olmasını gerektiriyor. Bu nedenle kimi zaman bazı okullar arka kapıdan dolanır, bürokrasiden arınmış “inovasyon” ekipleri kurar ya da rolleri belirli kişilere atar. Ancak bu kişiler ya da ekipler izole ortamlarında kurumun bilgi birikiminden faydalanamaz ve paydaşlardan kopuk faaliyetlerini devam ettirirler. İşte tam da bu noktada John Kotter’in ikili çalışma sistemine (dual operating system) göz atmak gerekiyor. Bu sistem, bir yandan hiyerarşinin getirdiği düzeni korurken, diğer yandan da start-up ların hızlı tepki verebilir özelliğini taşıyor.

Kotter’e göre sistemin bir yüzünde “hiyerarşi” diğer yüzünde “network/ağ” var. Hiyerarşi günlük faaliyetleri sürdürürken, ağ ise inovasyon ve stratejiler için kullanılır. Ağ kafası, organizasyonun ihtiyaçları değiştikçe, şekillenen çevik bir yapıdadır. Bu yapı bir yandan da hiyerarşi üzerindeki yükü azaltır. İş akışlarındaki kompleks yapıyı, oluşturulan strateji ekiplerinin üzerindeki baskıyı azaltan bu yapıda, yenilik getirme, çeviklik ve girişimler ağda gerçekleştirilir. Her ne kadar ikili çalışma sistemi ideal gibi görünse de kurumlar ne yazık ki bu sistemi hayatta tutabilmek için ekstra çaba harcamaya ihtiyaç duyarlar. Aksi takdirde doğal olarak sistem kendini “hiyerarşi”nin kollarına bırakır. Bu da zamanla bu kurumların bürokratik yapılar içinde köhneleşmesine sahne olur.

Kotter’e göre ikili çalışma sistemine kılavuzluk eden 5 temel prensip var:

1- Önemli değişimlere yön veren çok sayıda insan var ve bu insanlar sadece alışılagelmiş birkaç atamayla değil, her yerden geliyor. Okuldaki dönüşüme liderlik etmek için sadece birilerinin direktiflerini yerine getirenlerden daha fazlasına ihtiyaç duyabilirsiniz. Onlar dünyaya farklı gözlüklerle bakarlar, olağanın ötesini görürler ve diğerleriyle bağlantıda kalırlar. Bu kişiler ekibinizin içinde, yanı başınızdadır aslında. Bu insanları işin içine kattığınızda kaostan kaçındığınızı, gereksiz çatışmaları önlediğinizi, kendini tekrarlayan çabalara zaman harcamadığınızı ve tasarruf ettiğinizi görebilirsiniz.

2- “Yapmalıyım” zihniyetinden “yap” zihniyetine geçiş. Kimi zaman değişime öncülük eden ekip arkadaşlarınızın, onlara bu seçeneği ve güveni verecek ortama ihtiyaçları vardır. Peki bu kişileri ne motive eder? Bir amaç uğruna birlikte başarma ve bunun gerçekleşme olasılığı. Biliyoruz ki bu ancak gönüllü olmakla mümkün.

3- Sadece kafa odaklı değil, kafa ve kalp odaklı eylem. Rakamlara boğularak bir rapor sunmak ya da mantıksal önermelerle dolu bir bilgiyi paylaşmak diğerlerini peşinizden sürüklemeyecek. İnsanların hislerine hitap etmeli ve onları kendilerinden daha büyük bir amaca hizmet ettiklerine ikna etmelisiniz.

4- Sadece daha fazla “yönetim” değil, daha fazla “liderlik” gerekir. Bir şekilde çarklar dönecek ve bu çarklar yönetimsel marifetle sorunsuz bir şekilde her günün rutin işlerini hayata geçirecek. Ancak biliyoruz ki her gün kapımızın önünden geçen fırsatları yakalıyor, kimi zaman da krizlerden alacağımız darbeleri öngörerek kaçınıyoruz. İşte liderlik de bir oyun gibi. Bu oyunun içinde vizyon, fırsat, çeviklik, ilham verici eylem, tutku, yenilikçilik ve kutlama var. Proje yönetimi, bütçe çalışmaları, raporlama, hesap verilebilirliği kimse reddetmiyor elbette. Ancak günümüzün dünyasında sizi ayakta tutan hangisi olacak?

5- Sadece gelişmiş bir hiyerarşi değil, hiyerarşi ve ağ arasındaki ayrılmaz ortaklık. “Hiyerarşi” ve “ağ” ayrılmaz bir ikili. Birbirinden beslenen, birbirini destekleyen. Ağ içinde çalışanların zaten hiyerarşik yapıda bir görevi var. Başta bu ağ yapısı size garip, tehdit edici ya da yanlış gelebilir. Ancak zamanla, daha fazla egzersizle havadaki oksijen gibi doğal ve ferahlatıcı olacağını göreceksiniz.

Şuna inanıyorum ki bir okulda yarattığınız olumlu iklim, bireylerin kendisi olmaları için verdiğiniz alan, hatalardan öğrenmeye duyduğunuz inanç ve daha iyisi olmak için yılmadan çalışmak, “hiyerarşik” bir yapıda olmanın yanı sıra “ağ” kafasında da olmanızı gerektiriyor. İşte günümüzün dünyası da ağ kafasının hakim sürdüğü “kolektif akıl” dünyasına doğru bizleri yepyeni bir yolculuğa çıkarıyor.

You may also like

Leave a Comment