Kız Çocuk Odaklı Tasarım

by Burcu Aybat

Oğlan çocukları daha fazla yer kaplıyor.” Katılımcılardan birinin kız çocuk odaklı tasarımı tartıştığımız derinlemesine çalıştaylarda paylaştığı bu cümle beni alt üst etti. Yıllardır karma eğitim veren pek çok önde gelen eğitim kurumunda çalışmıştım. Ancak okula, öğrenme alanlarına ve açık alanlara hiç bu gözle bakmamıştım. Gerçekten de kız çocukları fiziksel ve duygusal güvenliğini sağlayabilmek için daha az mı alan kullanıyordu? Gittikçe içine mi kapanıyordu vücudu ve zihniyle? Bahçede, oyun alanlarında, sınıfta, koridorlarda hareketi ve oyunu seven oğlan çocuğu akranlarının yanında kendilerini korumaya almak için saklanıyorlar mıydı? Henüz ergenliğinin başında olan bir kız çocuğunun annesi ve 750 öğrencinin sorumluluğunu üstlenen bir okul lideri olarak beni endişeye sürükledi bu düşünce. Yine de bana farkındalık kazandırdığı için müteşekkirim.

Suna’nın Kızları tarafından yürütülen ve InCommon Fellow’ları Dr. Özlem Mecit, Suat Kardaş, Doç. Dr. Melis Cin, Zuhal Ergül ve Dr. Nilay Yılmaz’ın içerik desteğiyle hazırlanan Kız Çocuk Odaklı Tasarım konferansı, pek çok eğitimciyi ve eğitime gönül veren uzmanı (kız çocukları odağında çalışan STK, kamu ve özel iştiraklerden temsilciler, akademisyenler ve InCommon Fellowları) bir araya getirerek öğrenme alanlarına ve kız çocuklarının bulunduğu her ortama farklı bir gözle bakmamız konusunda bizi teşvik etti diyebilirim. Suna’nın Kızları’nın tanımlamasıyla kız çocuk odaklı tasarım “çocuk güvenliği ve çocuk katılımı temelinde mekânların, programların, faaliyetlerin kız çocuklar için, kız çocuklarla birlikte nasıl geliştirilebileceği üzerine düşünme, tasarlama ve uygulama süreci.” 

Yerel kuruluşlar ve değişim öncüleri ile iş birliği yaparak gençlerin yaşamlarını dönüştürmeye kendisini adayan EMpower organizasyonunun başkan yardımcısı Kristen Woolf’a göre dünyanın neresinde olursanız olun kız çocuk olmak, hele bir de sosyo-ekonomik düzeyi alttaysa, piramidin en altında olmak demek. “Yoksul, genç ve kız olmak”. Woolf’a göre halihazırdaki toplumsal yargılar ve tutumlar ne yazık ki kız çocuklarını huzurlu, şiddetten ve fiziksel/duygusal istismardan arınmış bir yaşamdan uzaklaştırıyor.

Suna’nın Kızları, yaptığı iç görü araştırmalarında tespit ettiği üzere, kız çocuklarının bu dezavantajlı durumunun deprem gibi doğal afetlerde daha da çok etkilendiğini ifade ediyor. “Başta kız çocuklar olmak üzere tüm çocukların ihtiyaç ve beklentileri için fiziksel ve duygusal olarak güvenli alanlar, programlar ve süreçler tasarlamak çocukların bu dönemde maruz kaldıkları olumsuzlukları mümkün olduğunca azaltmak için çok önemli.” Deprem 11 ili ve 9 milyondan fazla yaşayan insanı etkiledi. Bunun 5 milyonu çocuk. 354 çadır kentte sürdürülen yaşam mücadelesinde bu çocukların duygusal ve fiziksel iyi olma halleri çok önemli. Ayrıca Suna’nın Kızları’nın hazırladıkları rapora göre bu çadır kentlerde kız çocuklarının çok önemli rolleri var. Anneye yardım ediyor, kardeşlerinin bakım hizmetini karşılıyorlar. Erken yaşta başka çocukların rehberlik ve gözetmenlik sorumluluğunu alan kız çocuklarının çocuklara yönelik hazırlanan etkinlik alanlarında daha çok gözetilmeye ihtiyaçları var.

Konferans panelistlerinden Doç. Dr. Melis Cin, Lancaster Üniversitesi Eğitim ve Sosyal Adalet bölümünde öğretim üyesi. Uluslararası kalkınmada cinsiyet, eğitim ve barış araştırmaları yürütüyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve barışın inşasında eğitimin rolü ve niteliğini inceliyor ve eleştirel, kesişimsel ve sömürgecilik karşıtı feminist bir analiz sunarak normatif politika ve uygulamaları tartışıyor. Panelde en çok değindiği konulardan biri, Suna’nın Kızları’nın da benimsediği, “yapabilirlik yaklaşımı” oldu. 

Yapabilirlik yaklaşımına göre, bireylerin iyi olma hali ve refah seviyesi sadece sahip olduğu ya da ona sunulan kaynaklarla değerlendirilmemeli. Bireylerin bu kaynakları nasıl kullandığı ve bu kaynaklarla neleri gerçekleştirebildikleri çok önemli. Kısaca bu yaklaşım, “çocuklara eşit kaynaklar sunmak ya da farklı koşullardaki çocuklarda benzer başarı sonuçları hedeflemek yerine, çocukların sahip oldukları olanakları daha adil hale getirmeye vurgu yapıyor.” Bu da kız çocuklarının dünyasını iyi anlamak, onların ihtiyaçlarını tespit etmek ve kendilerini gerçekleştirmelerine fırsat yaratmak için onlarla birlikte düşünmeyi gerektiriyor. Melis’e göre yetişkinler olarak onlarla birlikte düşünmeli, onların ihtiyaçlarını dikkate alarak hareket etmeliyiz.

Bir başka panelist ve yine InCommon Fellow’u Prof. Dr. Kenan Çayır, İstanbul Bilgi Üniversitesinde öğretim üyesi. Kapsayıcı eğitim, ayrımcılık, toplumsal cinsiyet, engellilik, yaş ayrımcılığı gibi konularda yazan, üreten bir akademisyen olarak panelde ayrımcı normları sorgulamamız gerektiğini bizlere hatırlattı. Sadece kız çocuğu odağında düşünmekten öte toplumsal normu daha kapsayıcı hale nasıl getirebiliriz sorusunu yöneltti izleyicilere. “Pozitif ayrımcılık” ifadesi yerine “makul düzenleme” ifadesinin kullanılması gerektiğini ifade etti. Bu ifade, kısaca bireyin insan haklarını ve temel özgürlüklerini diğerleriyle eşit şekilde kullanmasını veya bunlardan yararlanmasını sağlayan değişiklikler ve düzenlemeleri kapsıyor.

Konferansın açılış panelinin diğer konuşmacıları tasarımcı/yazar Ayşe Birsel ve tasarımcı/yönetici Aylin Ünsal tasarım alanına vurgu yaparak “design the life you love/sevdiğiniz hayatı tasarlayın” mottosunu kız çocuklara nasıl aktardıklarını, Şehir Dedektifi kurucusu Gizem Kıygı ise bir şehir ve bölge planlamacısı gözünden mekanların kız çocuklarını odağa alarak nasıl tasarlanabileceği ile ilgili öneri ve yaklaşımları paylaştı.

Türkiye’nin farklı illerinden kız çocuklarının gözünden hikayelerin yer aldığı “Konuşan Fotoğraflar”* sergisi ve bu serginin ateşlediği kız çocuk odaklı tasarıma yönelik derinlemesine çalıştaylar konferansa ve alana katkı sağlayan çıktıların katılımcılar tarafından üretilmesine olanak sağladı. Mekan, program geliştirme, iletişim, katılım ve yönetişim, katılımcı bütçeleme ve kaynak yönetimi, izleme ve değerlendirme gibi alanlarda sürdürülen tartışmalar kız çocukları odağında yürütüldü. Çıktıları heyecanla beklediğimizi söyleyebiliriz.

Bu deneyimin en büyük katkısı, hiç şüphesiz kız çocuklarının kendilerini gerçekleştirmeleri ve toplumsal hayata katılmaları için pek çok alanda yapabilirliklerine odaklanmak oldu. 18 yaşında olan Alya’nın Konuşan Fotoğraflar’da dediği gibi “Korkusuzca kendimize inanma cesaretini göstermeli ve kendimiz olmaktan vazgeçmemeliyiz. Yaşadım demek için kendimizi gerçekleştirmeliyiz çünkü biz değerliyiz.” Onlar buna hazır. Ya biz?

* Konuşan Fotoğraflar (Photovoice) sergisinde ürünleri bulunan öğrenciler, Suna’nın Kızları’nın belirlediği eğitmenlerin yürüttüğü atölyelere katılmışlardır. Eğitmenlerin eğitici eğitimi ise InCommon Fellow’lar Doç. Dr. Melis Cin ve Dr. Nilay Yılmaz tarafından tasarlanmış ve yürütülmüştür.

You may also like

Leave a Comment